“…Şehirlerin her şeyden önce böyle bir kişiliği, bağımsız bir ruhu neşeye yeni aşka, vazgeçişe, dulluğa denk düşen neredeyse dışsal bir niteliği vardır. Her kent bir ruh halidir; o kentte kısacık bir süre bile otursak o ruh hali aktarılır, havanın en hafif hareketiyle yayılan, yuttuğumuz bir sıvı halinde bize bulaşır.”
Ölü Brugge tefrika olarak yayımlandığında sembolist edebiyatın zirvesi olarak kabul gördü Avrupa'da. Dilinin şiirselliği ve ürkütücü kapalılığı bir yana yazar –aslında şair ve bu kitapta da hep kendini hissettiriyor.- Brugge'ü romanın üç ana karakterinden biri olarak dolayısıyla hikayenin gerçekleştiricisi olarak sunar bize. Hugues Viane’ın tüm yaşamını, davranışlarını gündelik hayatını iki şey belirler ölü karısı ve Brugge şehri. Bu şehir gelenekçi, karamsar, katı, Katolik ve ahlakçıdır. Karısının ölümünden sonra, karşılaştığı dansçı kadını karısı yerine koymaya çalışan saplantılı ve hatta delilik seviyesine gelmiş bir aşığın en son yaşamak isteyeceği yer. Ama şehir O’nun şehridir ve O’nun benliğindeki çoğu hal zihnindeki çoğu imge bu kasvetli şehrin eseridir.
Kitabın etkisi kendini bir çok edebiyat eserinde gösterir. Pierre Boileiau, Thomas Narcejac tarafından yazılan (Vertigo Ölüler Arasında) inanılmaz polisiye de ve Alfred Hitchcoock’un sinema uyarlamasında bir şehrin bir karakter oluşu ve tüm olayı kapsayışı görülecektir.
Yort Kitap tarafından etkileyici bir tasarım, Roza Hakmen çevirisi ve Selim İleri sonsözüyle basılan kitap, metin aralarına yerleştirilmiş Brugge fotoğrafları ve kapak içindeki Brugge haritasıyla hatrı sayılır bir emeğin ürünü olduğunu gösteriyor.
İyi okumalar.
Deniz Karanfil